Kolombiya’nın Bogota Şehrindeki Koordineli İnşaat Harikası Atrio Kompleksi
Atrio, “Bogota’nın yeni kalbi” olma yolunda hızla ilerliyor. Şu anda inşaatın ilk aşamasında olan büyük karma kullanımlı yapı, Kolombiya’nın başkentinde eski bir ticaret bölgesi olan Centro Internacional’ın yenilenmesine yardımcı olmayı amaçlıyor.
Caracas Bulvarı üzerinde inşa edilen proje; ofis alanı, otel, rezidans, kamu hizmetlerine yönelik alanlar ve perakende satış mağazaların yer alacağı (44 ve 67 katlı) iki kuleden oluşuyor. Ulaşım ağına bağlı olup, her gün 72.000 kişi tarafından kullanılması beklenen ve trafiğe kapalı bir alan olan bu kompleks, ayrıca büyük bir yeni kamusal alana ev sahipliği yapacak.
Güney kulesinin diyagonal zirvesinin tasarımında, kenti çevreleyen Cerros Orientales sıradağları ilham kaynağı olmuş. Yaklaşık 250.000 metrekarelik bu kule, yıl sonuna kadar açılacak. 268 metre yüksekliğindeki kuzey kulesiyse, Kolombiya’nın en yüksek binası olacak. İki kuleyi de Rogers Stirk Harbor + Partners (RSHP) tasarlamış. Mimarlık bürosunun ortaklarından Richard Rogers, dünyanın en prestijli mimarlık ödülü Pritzker ödülünün de sahibi. RSHP, Kolombiya’nın yerel mimarlık firmalarından El Equipo Mazzanti‘yle yakın işbirliği içinde çalışıyor.
El Equipo Mazzanti’nin yöneticisi ve mimar Juan Carlos Zambrano, “Kolombiya tarihinde böyle karmaşık bir cephe ve yapı görülmedi,” diyor. “Pablo Codesido ve Jason Garcia, yerel takıma liderlik etmek ve projenin yapımını denetlemek için Haziran 2015’te Bogota’da bir ofis açtı. Hem Codesido hem de Garcia, büyük ölçekli projeler konusunda deneyimli mimarlar.
Autodesk 2019 AEC Mükemmellik Ödülleri’nde finale kalan Atrio projesi, Bogota’nın şehir merkezindeki dağınık kentsel alanları, projenin hemen önünde bulunan ve başkentin en yoğun toplu taşıma merkezi olan TransMilenio’yu kullanan yayalar, şehir sakinleri ve her gün şehir merkezine gidip gelen yolcular için yaklaşık 10.000 metrekarelik bir merkezle birleştirmeyi amaçlıyor. Projenin temelinde, kuleleri destekleyen sütunlar görünür halde; ve cam cephe, binanın sokak düzeyindeki yükünü azaltmaya yardımcı olan “orta avlular” oluşturarak, birkaç kat boyunca çapraz olarak alçalıyor.
İnşaat şirketi EllisDon‘la ortak çalışan bir geliştirici olan ARPRO‘nun BIM Direktörü Daniel Rodriguez Estrada, “İnsanları hava şartlarına karşı koruyan, yaklaşık 10 metre yüksekliğinde cam bir gölgelikle kaplı çok kaliteli bir alan,” ifadesini kullanıyor.
Milimetrik Koordinasyon
Atrio’nun istatistikleri etkileyici: İnşaatta, aynı anda 800 ila 1000 kişi çalışıyor. Binaların cam dış yüzeyinin alanı 15 futbol sahasına eşit. Binanın temelinde, 24.000 metrekareden fazla beton kullanılmış. Aynı zamanda LEED Gold sertifikasına sahip olacak bu devasa binalar, Kolombiya’da çelikle güçlendirilmiş beton kullanacak ilk yapılar olma özelliğini de taşıyor.
On yıl önce, teknik olarak karmaşık bir binanın inşaat verilerinin yönetilmesinde ve işlenmesinde ciddi hata riskleri, yüksek gecikme olasılığı ve maliyet aşımları işten bile değildi. Şimdiyse bu projede, inşaata dair bilgiler, verilerin toplandığı çevrimiçi bir proje yönetimi platformu olan Sala Digital üzerinden, uluslararası ve Kolombiyalı şirketlerle paylaşılıyor. Bu koordinasyon, Autodesk Navisworks ve Revit gibi proje yönetimi araçlarının yardımıyla, projenin sorunsuz ve hassas bir şekilde yürütülmesini sağlıyor.
Yer Üstündeki ve Altındaki Zorluklar
Bogota, orta derecede sismik risk bölgesinde bulunuyor. Rodriguez Estrada, Atrio binasının sismik gereklilikleri ve şehrin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde çelik ve beton karışımından inşa edildiğini belirtiyor.
Atrio’nun hızlı ilerleyen bir proje olduğunu da sözlerine ekliyor: İnşaat başladığında tasarım henüz tamamlanmamıştı. “Ön inşaat sırasında, hidrolik borulardan ve metal yapıdan cephe modellerine ve daha sonra Navisworks’te koordine ettiğimiz özel ahşap tavanlara kadar 40 adet 3B model yaptık,” diyor Rodriguez Estrada.
Ekipler, beş bodrum katını kazmak ve metal yapının bağlantı noktalarını betonla birleştirmek için en etkili yolu bulmak zorundaydı. Rodriguez Estrada, “İlk bodrum katı, iki kat daha yüksek. Bu yüzden 140.000 metreküpün üzerinde kazı yaptık ve bu da bize yaklaşık 40.000 metrekare bodrum alanı sağladı,” diyor. “Bogota’da toprak kil içerdiği ve çok sağlam olmadığı için, makul miktarda lojistik ve iyi yönetilen bir kazı süreci gerekiyordu.”
Projedeki başka bir zorluk da kulenin tüm ağırlığını taşıyan ve onu sütunlara aktaran üç metre kalınlığındaki temel için betonun dökülmesiydi. Rodriguez Estrada, “Soğuk eklemlerden kaçınmak için operasyonun sürekli olması gerekiyordu,” diye açıklıyor. “Beton üç gün boyunca kesintisiz olarak döküldü. Beton mikserleri, 38 saatten fazla bir süre boyunca gece gündüz durmaksızın 1.200 sefer yaptı. İşler yürütülürken herhangi bir sorun yaşamamak adına her şey doğru planlanmıştı.”
İnşaatın metal yapı ve cephe gibi ana bileşenlerini oluşturmak için yabancı şirketler, Kolombiyalı işletmelerle konsorsiyumlar kurdu. Richard Rogers’ın tasarımlarının karakteristik özelliği olan diyagonal sütunların kesiştiği yerlerde kullanılan bileşenler Kanada’da üretildi ve yerel olarak üretilen malzemelerle birleştirilmek üzere Bogota’ya getirildi. Cam cephe levhalarını İtalya’da Permasteelisa üretti. Ölçümler ve koordinasyon tamamlandıktan sonra, bileşenler alana getirilecek ve dev bir yapbozu bir araya getirmeye benzer bir süreç dahilinde, nihai konumlarını almak üzere yerleştirilecek.
Hassas Planlar ve Yapılar
Rodriguez Estrada, bu sürecin gelişmesinin temelini oluşturan Sala Digital’in bu tür süreçler için elzem olduğunu vurguluyor. “Genellikle milimetrik bir şekilde tasarlanan ve planlanan, sadece metal iskelet için 17.000 mağaza çizimi yaptık,” diye açıklıyor. “Daha sonra, kulenin planlarından hangilerinin onaylandığını, hızlı bir şekilde yeşil renkte görmemizi sağlayan 3B renkli modeller oluşturduk.”
Fotoğraflar her hafta belirli yerlerde çekilip Sala Digital’e yükleniyor. Bu süreçte, modelle gerçek inşaat alanını karşılaştırmak için, insansız hava araçlarıyla çekilen fotoğraflar da kullanılıyor.
En zorlu süreçlerin simülasyonunu görmek için, 4B animasyonlar yüklendi. Örneğin, yapı temelden kuleye doğru yükselirken, yuvarlak sütunlar yapısal duvarların yerini alır ve çelik köşegenler başlar. Yapının şekli değiştiğinde, ekip üyeleri kalıp ve betonarme demiri karmaşasında birçok zorlukla karşı karşıya kaldı; burada, inşaat sürecini resmetmek ve inşaat ekibiyle işbirliği yapmak için 4B modelleri kullandılar.
Bundan sonra, kuleyi inşa etmek çok zaman almadı çünkü beton merkez için kendi kendine tırmanan kalıplar (self-climbing formworks) kullanıldı, bu da inşaat sürecini hızlandırmaya yardımcı oldu. Binanın omurgası dikey bir beton yapı olduğu için kalıp, hemen bir alt katta yeni tamamlanan yapı tarafından destekleniyor. Hidrolik asansörler, beton donar donmaz kalıbın açılmasını sağlıyor ve kalıbı bir sonraki beton katın inşası için yukarı kaldırıyor.
2020’de ikinci aşaması başlayacak olan bu projeden birçok ders çıkarıldı ve eskilerinin yerini alan yeni süreçlerle yola devam edilecek. Rodriguez Estrada, “Eskiden inşaat işçilerini ellerinde plan rulolarıyla görürdünüz, çalışma araçları bu rulolardı,” diyor. “Günümüzde işçiler iPad’leriyle sahada denetimler yapıyor, Sala Digital’in nasıl kullanılacağını öğreniyor ve bu yeni teknolojilerde uzmanlaşıyorlar. Değişim, beraberinde büyük bir öğrenme eğrisi getiriyor. Disiplinli, çalışkan bir ekiple neler başarabileceğinizi, beraberinde getirdiği büyümeyi ve bununla birlikte yeni şeylerle karşılaştığınızda hissettiğiniz olumlu belirsizliği görmek inanılmaz bir duygu.”