Çatı Mimarisindeki Rönesans Geçici Bir Heves Mi Kalıcı Bir Eğilim Mi?
Birbirinin tam zıttı çevreler gibi görünseler de şehirlerin yağmur ormanlarıyla ortak bir yanı var. Zemin seviyesinde dünya, nemli, karanlık ve yırtıcılarla dolu. Temiz hava, güneş ışığı ve mahremiyet arayan şehir sakinlerinin gidebileceği tek bir yön var: Yukarı.
Yani, kent ormanında doğal olarak yapılacak tek şey, çatı mimarisi formunda bir “üst bitki örtüsü” oluşturmaktır. Konut, ticaret, konaklama ve hatta sağlık hizmetleri projelerinde çatı katı tesislerinin popüler hale gelmesi bunun en bariz kanıtıdır.
Sayısız örneğin bir kısmını şöyle sıralayabiliriz: 2016’da açılan, Goettsch Partners’ın tasarladığı Hilton LondonHouse Chicago otelinin çatı katı, şehrin ilk üç katlı çatı katına ev sahipliği yaptı. Tarihi London Guarantee Binası’nın tepesinde yer alan bu çatı katında, kapalı bar, açık teras ve Beaux-Arts (Güzel Sanatlar) tarzındaki orijinal kubbeli yapının en üst katında üyelere özel bir lokanta yer alıyor. Facebook genel merkezini 2015 yılında Kaliforniya’nın Menlo Park şehrine taşıdı. Facebook’un yeni merkezinde neler yok neler, kafelerin, yetişkin ağaçların, “çalışma kulübeleri”nin ve yürüyüş yollarının yanı sıra, 36.421 m² alana sahip muhteşem bir çatı katı vahası yer alıyor. Bu yaz, Aşağı Manhattan’ın yeniden canlanan Güney Caddesi Limanı’ndaki İskele 17‘de 6.000 m² alana sahip bir çatı katı konser salonu açıldı.
Çatı Katlarını İnşa Etmek
Merkezi, Teksas’ın Austin şehrinde bulunan mimarlık firması Sixthriver‘ın tasarım müdürü Nathan Wilcox’a göre, çatı katlarına yönelik bu takıntı, ABD Yeşil Bina Konseyi’nin, Enerji ve Çevresel Tasarımda Liderlik (LEED) değerlendirme sistemi sürdürülebilirlik meselesini, mimarların, imarcıların, mülk sahiplerinin ve düzenleyici kurumların gündemine taşıdığı ilk zamanlarda başlamış. 2002 yılında Chicago şehir yönetimi, yeni inşa edilmiş ve yenilenmiş çatı katlarında, yeşil veya yansıtıcı yüzeyli çatıları zorunlu hale getiren bir yönetmelik çıkarmış. Yeşil çatıların yıldızı bundan sonra parlamış.
Ancak bir sorun vardı: Yeşil çatıların ilk versiyonları insanlardan ziyade gezegenin yararına tasarlanmıştı. Wilcox, “İnsanlar, ezmeden üzerinde yürüyemeyecekleri tohumlarla kaplı dev bir çim alan yerine, masalarda oturabilecekleri, kaldırımlarında dolaşabilecekleri ve sadece keyfini çıkarabilecekleri bir mekan istiyorlardı,” diyor. “Birinci nesil yeşil çatılar bunlar düşünülerek tasarlanmamıştı.”
Yine de tasarımcılar, daha önce dikkate almadıkları ve fazladan mekan sağlayan çatı katlarına gözlerini diktiler. Yıllar sonra bugün, çatı katları sıra dışı değil, gerekli görülüyor. Wilcox bu durumu, “Çatı katı alanlarını kullanmaya yönelik büyük bir baskı oluştu,” diye açıklıyor. “Bence her bir metrekareden olabildiğince faydalanmaya çalışmak, kısmen yoğunluğun ve gayrimenkul fiyatlarının artışı sonucu ortaya çıktı.”
Yatay mimari için alan kalmayan şehirlerdeki imarcıların, kârlılığı en üst düzeye çıkarmak üzere, dikey alanı optimize etmeleri gerekti. Bu gereksinim, kiralanabilir hiçbir metrekareyi heba etmeksizin binaları, kiracıları ve ziyaretçileri cezbeden, Instagram’da paylaşılabilir özelliklerle doldurmak anlamına geliyordu.
Los Angeles merkezli mimarlık firması Steinberg Hart‘ın ortaklarından mimar Simon Ha, “Bu bir ekonomik model,” diyor. Ha’nın otel sahibi müşterileri, iç mekandan ödün vermeksizin misafirleri ve yerel halkı cezbeden çatı katı tesislerine tam puan vermiş. “Müşterilerim, kendilerini farklı kılacak bir şeyler istiyor,” diyor. “Çatı katı bu farklılığa kesinlikle olanak tanıyor ve bu sayede otel sahipleri tonlarca para kazanıyorlar.”
Şehirde Bir Vaha
Bir yandan müşteriler, kendilerine rekabet avantajı sağladığı için çatı katlarını çok seviyor, diğer yandan otelin misafirleri manzaraya bayılıyor. Firmasının projeleri arasında, Los Angeles’taki, çok kullanımlı 3033 Wilshire kulesi bulunan Ha, “Los Angeles’taki binalarımızın birinden aynı zamanda okyanusu, Hollywood simgesini, Santa Monica Dağları’nı ve şehir merkezini seyredebilirsiniz. Böyle bir manzarayı çatıya çıkmadan görmeniz mümkün değil,” diyor. “Üst katlarda olmak içinizi, daha büyük bir şeye ait olduğunuz hissiyle dolduruyor. Kendinizi farklı hissetmeniz o kadar doğal ki.”
Merkezi, Oregon eyaletinin Portland şehrinde bulunan mimarlık firması Holst‘un ortağı ve tasarım direktörü Kevin Valk, mimarların bu hissi engellemek yerine, her metrekaresi kullanılan çatı katları tasarlamaları gerektiğini düşünüyor. Holst, Portland’da bulunan 11.612 m² alana sahip, LEED Gold sertifikalı LL Hawkins apartmanını; ve Idaho, Boise’de bulunan 18.952 m² alana sahip ve LEED Gold sertifikası almayı bekleyen Fowler apartmanını tasarladı.
Valk, çatı katı tasarlarken manzarayı görüntülemek için, insansız hava araçlarından çekilen fotoğrafları kullanıyor; ve tasarımını bu fotoğraflar etrafında hayata geçiriyor. Örneğin, çatı katında yer alan bir havuzun çevresinde cam korkuluk kullanmak, manzaradan ödün vermeden güvenlik sağlayabilir.
Valk, “Şezlongda uzanan biri, görmesini istediğiniz manzarayı görebilir mi göremez mi? Elinizden geldiğince manzarayı görünür kılmaya çalışırsınız,” diyor.
San Francisco’da bulunan ve 21.853 m² alana sahip yeni Salesforce Park binası, en iyi çatı katı tasarımının vücut bulmuş hali. 2018 yılında, Ağustos ayında açılan ve yeni Salesforce Aktarma Merkezi’nin üstünde yer alan Salesforce Park’ta, 13 bahçe, ağaçların ve bir piknik alanının bulunduğu merkezi bir çim alan, taşınabilir masa ve sandalyeler, 800 kişilik bir amfitiyatro, yaklaşık 800 metrelik bir yürüyüş parkuru ve bir lokanta yer alıyor. Şehir merkezinde çalışan insanların şehir manzarasını seyrederken, sakin anların tadını çıkararak stres atabileceği, dışarıya bakan tek kişilik banklar gibi ayrıntılar, binayı tasarlayan PPWP Landscape Architecture firmasının insanları düşünen tasarım vizyonunu gözler önüne seriyor.
Salesforce Park binasını yöneten ve işleten Biederman Redevelopment Ventures firmasının San Francisco ofisi yöneticisi Ashley Langworthy bunu, “İnsanların park hakkında gerçekten sevdikleri şey, parkın onlara şehre dair yeni bir bakış açısı sunması,” diye açıklıyor. “İnsanlara kendilerini sokaklardan, trafikten ve korna seslerinden uzakta hissettiriyor. Bu açıdan çatı katının, şehirde bir vaha olduğunu söyleyebiliriz.”
Cennetteki Sorunlar
Elbette vahalar kolay yaratılmıyor. Mimarlar bunları yaratmak için, çatı katı ortamlarına özgü zorluklarla baş etmek zorunda. Wilcox, “Tasarımda ilk düşünülecek şey, güneşe göre konumlandırma meselesi,” diyor. “Mekanınızı, binanın güneşi bloke etmeyeceği şekilde ayarlamak, ‘Çatı Terası Tasarımına Giriş’ dersinin ilk konusudur.”
Çatı katlarının yüksekte oluşu ve güneşe maruz kalmaları, ısıyı çekmelerine neden olur. Perkins+Will Miami şirketinde müdür yardımcısı olan mimar Kricket Snow, “Çatı katında sıcaklığı düşürmek için çok hafif malzemeler kullanmaya çalışırız,” diyor. Firma, yakın zamanda, yeni bir ayakta tedavi merkezi olan Baptist Health South Florida için yeşil çatı katı tasarlamış. Çatı katında fizik tedavi ve yoga dersleri için kullanılan bir sağlık merkezi bulunuyor.
Autodesk Revit kullanılarak tasarlanan çatı katında, ısı geçirmeyen sırsız seramikler ve güneşten kaçmak isteyenler için gölge sağlayan ağaçlar kullanılmış. Snow, “Miami’de mücadele etmemiz gereken oldukça ciddi bir ısı sorunu var, dolayısıyla gölge bizim için önemli,” diyor. “Biraz büyüdükten sonra gölge sağlayacak ağaçları belirlemenin yanında, binayı çevreleyen bir üst bitki örtüsü oluşturduk. Bu üst bitki örtüsü, günün belli saatlerinde çatı katına gölge sağlayacak.”
Snow’a göre, rüzgar hızı ve kasırga tehdidine karşı, Baptist Health binasının yeşil çatısındaki seramiklerin havaya uçmasını önlemek için sabitleyici özel klipsler kullanıldı. Kafesler, tenteler ve mobilyalar dahil olmak üzere, her türlü çatı elemanının dikkate alınması gerekiyordu. Snow, su tahliyesinin her zaman ciddi bir endişe kaynağı olduğunu söylüyor. Tasarladıkları çatıda su drenajını desteklemek için, çatıyı eğimli yapmışlar ve sağlık programları için düz bir yüzey yaratmak amacıyla, kaideli seramik sistemini kullanmışlar.
Mimarların, çatıların tabanlarındaki fazladan ağırlığı dikkate almaları ve genellikle çatılarda bulunan rahatsız edici mekanik ekipmanı yaratıcı bir şekilde gizlemeleri gerekiyor. Örneğin Perkins+Will, Baptist Health’te, mekanik ekipmanları çatı katının tabanından bir kat aşağıya, görünmeyecek şekilde yerleştirmiş. Salesforce Park’ta tasarımcılar, asansör ve havalandırma bacalarını gizlemek için, bitki örtülü “tepeler” oluşturmuşlar. Son olarak inşaata dair yerel düzenlemeler, mimarlara tasarım açısından çeşitli kısıtlamalar getiren korkuluklar, acil çıkış gereklilikleri ve yerleşim sınırları benzeri güvenlik özelliklerini belirliyor.
Çatısız bina olur mu? Olmaz. Ancak her binanın bir çatı katına ihtiyacı var mı?
Muhtemelen yok; ancak bu gerçek, yeni çatı katları inşa edilmesini durdurmayacak. Wilcox, “On yıl sonra çatı katları belki biraz geri plana düşecek ancak tamamen ortadan kalkacaklarını sanmıyorum,” diyor. “Gezegenimizde giderek daha az yer kalacak. Dolayısıyla, binalardaki tüm alanlardan olabildiğince çok faydalanmaya devam etmemiz gerekecek. Ayrıca, “şaşırtma” faktörü de cabası. Bu mekanlar gerçekten havalı.”