Kısıtlı Görme Yetisi Nasıl Oldu da Bir Adama Sanal Gerçeklik Tasarımında Sınırsız Vizyon Sağladı
Firavun II. Ramses’in gözde eşlerinden, antik Mısır kraliçesi Nefertari’nin mezarı Mısır’daki Kraliçeler vadisinde yer alır. Mezarın duvarları karmaşık resimler, hiyeroglif yazıları ve beyaz bir elbise giyen ve altın bir taç takan kraliçenin portreleriyle süslüdür. 1904’te keşfedilen bu tarihi alan, kapsamlı bir restorasyondan geçmesine rağmen hâlâ kırılganlığını koruyor.
Simon Che de Boer ve Yeni Zelanda merkezli sanal gerçeklik şirketi RealityVirtual, Nefertari’nin mezarını dijital olarak muhafaza edebilmek için, izleyicileri bu antik Mısır mezarına götüren “Nefertari: Sonsuzluğa Yolculuk” adlı hiper gerçekçi bir sanal tur deneyimi tasarladı. Che de Boer şunları söylüyor: “İnsanlığın kaybettiği ya da korozyon veya hava şartları yüzünden yitirebileceği tarihi alanları, ortamları ve manzaraları yeniden canlandırmak, geçmişi muhafaza etmek için iyi bir yöntem bu.”
Mezarın ince detaylarını tekrar oluşturmak amacıyla alanın 4.000’e yakın fotoğrafını çeken Che de Boer, işleme ve görselleştirme için fotogrametriyle (fotoğraflardan ölçüm yapma bilimi) derin öğrenme yöntemlerini bir araya getirmiş. “Esasen, alandan topladığımız tüm veriyi bilgisayara aktarabiliyoruz. Bunun üzerine bilgisayar, tüm fotoğraflara bakıyor ve kendisine baktığı şeyi anlamayı öğretiyor.”
Che de Boer ve ekibi derin öğrenme sayesinde, kaliteden ödün vermeden görüntü çözünürlüğünü artırabilmiş. Daha da önemlisi derin öğrenme, Boer’e görüntülerdeki “hataları” ortadan kaldırma imkanı tanımış. Mesela, bu sayede çıkış işaretlerini kaldırabilmiş ve bunları etraftaki hiyerogliflerle değiştirmiş. “Elimizde yeteri kadar fotoğraf olmadığı veya bir şey önünü kapattığı için eksik olan bir alan saptadığımızda bilgisayar, burayı oluşturmaya ve çevresindeki unsurlarla doldurmaya yetecek temel bir anlayışa sahip,” diyor Boer.
Che de Boer sınırları zorlamaya yabancı değil: kendisi yaklaşık olarak yüzde beş görme yetisi olmasına rağmen, sanal gerçeklik deneyimleri tasarlıyor. “Nefertari’nin mezarının ne kadar muhteşem olduğunu asla tam anlamıyla bilemezdim,” diyor. “İnce ayrıntıları görmek için asla bu kadar yaklaşamazdım. Gerçek dünyayla kıyasladığımda, sanal gerçeklik bana çok daha ayrıntılı bir deneyim sundu.”
Kısıtlı görme yetisi, Che de Boer’e güçlü bir mekansal ve durumsal farkındalık kazandırmış; bu da sanal gerçeklik tasarımı için oldukça elverişli bir beceri. “Bir yere yürüdüğümde, tam olarak nerelere gittiğimi ezberlemem gerekiyor,” diyor Boer. “Hayatım boyunca yolumu bulabilmek için bulunduğum yerlerin haritasını aklımda oluşturmam gerekti. Bu, fotogrametride işe yarayan bir beceri; çünkü nereden gelip nereye gittiğinizi bilmeniz gerekiyor.”
Che de Boer’in sanal gerçekliğe olan ilgisi, sadece dünya için değil, kendisi ve kızı için de geçmişte kaybolan şeyleri geri getirmeye yönelik tutkusunu beraberinde getirmiş. 2014’te çıkan bir yangında evlerini kaybetmişler. Bu yıkıcı olaydan sonra Che de Boer’in yapmak istediği tek şey, evi olarak benimsediği o yeri yeniden inşa etmek olmuş. “Sanal gerçeklik dünyasına girmemin yegane sebebi, evimi yeniden inşa edip edemeyeceğimi görmek istememdi,” diyor. “Evimizi yeniden yapmanın bir yolunu bulmak istedim. Tabiri caizse ancak bu şekilde, artık bu defteri kapatabilecektim.”
Bunun üzerine Che de Boer, bilgisayarlarla çalışma aşkını ve bilgisayar grafiklerine olan ilgisini kullanarak, sanal gerçekliği keşfetmeye başlamış. “Bu alanda deneyimim olmadığı için kısıtlamaların farkında değildim,” diyor. “Herhangi bir örgün eğitim almadan, hatta ne yaptığımla ilgili hiçbir fikrim olmadan bu işe atılıverdim. Kendime bir hedef belirledim; ultra gerçekçi bir deneyim yaratmak istiyordum.”
Sanal dünyada bu denli gerçekçi deneyimler elde etmek isteyen Che de Boer kusurlara odaklanmış. “Bana göre bu, bir şeyin sizde yarattığı hisle ilgili tamamen,” diyor. “Bir şeyin gerçek olduğunu kusurları sayesinde hissettiğimizi, gerçek dünyadan biliyorum; kusurların yarattığı bir kusursuzluktan bahsediyorum.”
Che de Boer’in süreci, çoğu insan için sanal gerçeklik tasarımında mümkün olanın sınırlarına meydan okuyor. Che de Boer ve ekibi, canlı bir sahne için binlerce ayrıntı noktasından başlamak ve daha fazla nokta eklemeden önce düzeltme yapmak yerine, kaba kuvvet yaklaşımını benimsemiş. 3B modelleme için Autodesk Maya’yı kullanan ekip, bir sahneye bir milyar ila 40 milyar arası ayrıntı noktası yerleştirebilmek için, akıllı hafıza ve varlık yönetimi tekniklerini uygulamış. Ayrıntı düzeyinden memnun kalınca, boşlukları doldurmak, gürültüyü ve hataları temizlemek gibi düzeltme işleri için, Autodesk Meshmixer kullanmışlar.
Che de Boer’in en önem verdiği unsur olan ayrıntılar, sanal gerçeklik deneyimin önemli bir parçası. “Pek çok insan ayrıntılar yüzünden o kadar bunalıyor ki karşılarındaki şeyin ne olduğunu fark etmiyorlar,” diyor. “Oysa ben, bir görüntüye bakıp, sanatsal düzeyde nasıl bir his yarattığını görebiliyorum. Aydınlatma ve atmosfer gibi unsurlara çok önem veriyorum. Aslında bu, diğerleri çok fazla ayrıntı elde edip bunun kıymetini yeterince bilmezken, bir adım geri çekilerek, büyük resmi görebilme kabiliyetidir.”
Che de Boer tarihi alanları gelecek için, dijital olarak muhafaza ederek, belgelendirmeye devam etmek istiyor. Bir sonraki projesinde, Yeni Zelanda’daki Christchurch Katedrali’nin 2011’deki depremde zarar görmeden önceki halini, sanal olarak yeniden canlandırmayı planlıyor. Henüz açıklayamadığı birçok alan üzerinde de çalışmaya devam ediyor. “Bunlar, herkesin bildiği ancak pek az kişinin eriştiği yerler,” diyor. “Umuyoruz ki çoğu insanın hayatı boyunca tecrübe etme fırsatı bulamadığı bu deneyimleri demokratikleştireceğiz.”
“Hayattan kesitler” adını verdiği bu deneyimleri savunan Che de Boer, sanal gerçekliğin insanların yeni deneyimlere duyduğu açlığı tatmin edebileceği bir gelecek tasavvur ediyor. “Bazen insanlar yalnızca bir sahilin, amfitiyatronun veya tarihi mezarın etkileyiciliğine kendini bırakmak istiyor,” diyor. “Sunulan deneyim gerçekçiyse, o zaman gerçekten oradaymış gibi hissedebilirsiniz.”