Sayısallaştırma, Belgeleme ve Demokratikleşme: Üç Boyutlu Tarama ve Müzelerin Geleceği
3 Temmuz 2013’te, Mısır’da genel sivil itaatsizliğe karşılık olarak ordunun, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi başkanlığının birinci yılında tutuklamasıyla artan öfke, ülkedeki Sahra Çölü’nün kavurucu sıcaklarıyla boy ölçüşür oldu.
Mursi taraftarları sokaklarda Mursi karşıtlarıyla çatışırken, askeri darbe tüm ülkede bir şiddet dalgası yayılmasına zemin hazırladı. Yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği olaylarda yağmacılar, Kahire’nin güneyinde ve Nil Nehri’nin kıyısındaki Minya şehrinde bulunan Malawi Ulusal Müzesini talan ettiği sırada, 1.000’in üzerinde tarihi eser çalındı veya tahrip edildi. Ayrıca, tarihi hayvan mumyaları, mücevherat, çömlekler, sikkeler ve tabutların yanı sıra Kral Tutankhamun’un kız kardeşine ait 3.500 yıllık kireç taşından küçük heykelin kaybolmasıyla, binlerce yıl boyunca hayatta kalan bu nesneler bir anda yok oluverdi.
Bu durum, bir gerçeği yüzümüze vurdu: Paha biçilemez nesneleri içinde saklayan ve koruyan müzeler tehlikelerden muaf değildir.
Tek tehlike sadece hırsızlık olsa neyse. Tarihi eserler zamana, terörizme, vandalizme, hava koşullarına ve hatta budalalığa da yenik düşebilir: Mısır’a ait bir başka tarihi eser olan Kral Tutankhamun’un altın cenaze maskesi, geçen yıl kötü yapılmış bir temizleme işlemi sonucu zarar görmüştü.
Fiziksel koruma tek başına yetmiyor. Washington DC’de bulunan Smithsonian Enstitüsü Sayısallaştırma Programı Ofisinde 3B program görevlileri Adam Metallo ve Vincent Rossi’ye göre, müzeler insanlığın hazinelerini gerçek anlamda korumak amacıyla, 3B tarama, modelleme ve belgeleme biçimlerinde sayısal koruma yöntemlerinden faydalanıyor. Sayısallaştırma Programı Ofisi, lazer tarama, BT taraması, yapısal ışıklı tarama ve fotogrametri gibi çeşitli 3B tarama teknolojilerini kullanarak 2010’dan bu yana, Smithsonian koleksiyonundaki 138 milyondan fazla nesneyi sayısallaştırmaya çalışıyor.
Metallo, “Yakın zamanlarda Wahington’da bir deprem yaşandı, böyle şeyler olabiliyor,” diyor. “Hiçbir belge, koleksiyonlarımızın yerini alamaz. İlk önceliğimiz, her zaman koleksiyonlarımızı korumak; ancak nesneleri sayısallaştırmak için 3B teknolojilerini kullanmak, bu koleksiyonları riske atacak olayların etkisini azaltmaya yardımcı olabilir.”
Tarihçiler, Smithsonian gibi müzelerin koleksiyonlarının sayısal “yedeklerini” oluşturmak için teknolojiden faydalandığını düşünerek, geceleri kesinlikle daha rahat uyuyabilirler. Ancak belgeleme, bu sürecin yalnızca ilk adımı. İş arkadaşları tarafından “lazer kovboyları” olarak bilinen Metallo ve Rossi’ye göre, ikinci adımda demokratikleşme geliyor.
Metallo, Smithsonian’ın kuruluş ilkesinin bilginin yayılması olduğunu söylüyor ve şunları ekliyor: “Bu durum, iki yüzyıl önce bilginin okullar veya müzeler vasıtasıyla yayılması anlamına geliyordu. Şimdi ne anlama geldiğini düşünecek olsanız ve Smithsonian bugün kurulmuş olsa, açıkçası bunun internetten faydalanmak ve koleksiyonları sayısal olarak erişime sunmak olduğunu düşünürdünüz.
Bugünkü en önemli görevimiz, koleksiyonumuzla ilgili muhteşem hikayeleri internette yayınlayarak kuruluş ilkemize uymaktır. Zira bu hikayeleri internette sunmak, erişim sağlamanın inanılmaz bir yoludur. Uzun vadede müzeleri bizzat ziyaret eden sınırlı sayıdaki kişiyi düşünürseniz, bu sayının, Amerika Birleşik Devletleri’nde veya dünya genelinde internet erişimi olan kişi sayısının yanında bir hayli sönük kaldığı sonucuna varabilirsiniz.
Smithsonian Sayısallaştırma Programı Ofisi, 2013’te Smithsonian X 3D Explorer yazılımını lanse ederek hedefini gerçekleştirmeye yönelik önemli bir adım attı. Smithsonian X 3D Explorer, sadece web tarayıcısını kullanarak, etkileşimli modeller vasıtasıyla Smithsonian müzelerindeki tarihi eserleri sanal olarak keşfetmeyi sağlayan, Autodesk işbirliğinde oluşturulmuş bir WebGL 3B uygulamasıdır. Erişilebilen nesneler arasında, Wright kardeşlerin ilk uçağı, Amelia Earhart’ın uçuş tulumu, bir yünlü mamut iskeleti, Philadelphia savaş gemisi ve Başkan Abraham Lincoln’ün Amerikan İç Savaşı sırasında yapılan yüz kalıpları yer alıyor. Tüm bu eserler, çevrimiçi görüntülenebildiği gibi, aynı zamanda kullanıcı tarafından oluşturulan görüntüler, animasyonlar, hatta üç boyutlu yazdırılmış küçük kopyalar oluşturmak amacıyla indirilebiliyor.
Rossi, “WebGL 3B görüntüleyicimizi oluşturmak için Autodesk’le yaptığımız işbirliği, 3B tarama teknolojimizi dahili bir sahne arkası işleminden, oldukça genel bir faaliyete dönüştürdü. Modelleri bilgisayarlarında ve mobil cihazlarında keşfetme ve ayrıca bu modelleri indirme olanağına sahip kişilerin gösterdiği büyük heyecan, bizim için gerçek bir dönüm noktası oldu,” diyor.
Bu eğilim büyümeye devam ediyor. Google geçen yıl çevrimiçi sanat paylaşım platformu Google Art Project‘in kapsamını genişleterek, müzelerin ve galerilerin, koleksiyonlarındaki nesnelerin 3B modellerini yüklemesine izin verdi. Bu nesneler arasında, Kudüs’teki İsrail Müzesinden 9.000 yıllık bir maske ve Kaliforniya Bilim Akademisindeki hayvan kafatasları koleksiyonu gibi eserler bulunuyor. 2014 yılında Britanya Müzesi de benzer şekilde, kendi koleksiyonunun 3B modellerini, 3B yazdırma platformu Sketchfab üzerinden yayınladı. Google’ın 3B modelleri indirilemese de Britanya Müzesi’nin modelleri indirilebiliyor.
Bu modeller, ister çevrimiçi görüntülensin veya indirilsin, isterse işlensin ya da 3B yazıcıyla yeniden üretilsin, müzelerin ziyaretçileriyle olan etkileşim biçiminde bir değişiklik vaat ediyor. Bu durum özellikle, müzelerin koleksiyonlarının yer aldığı fiziksel alanın izin verdiğinden daha fazlasını paylaşmasına imkan tanıyor. Örneğin, Berlin Doğa Tarihi Müzesi şu anda kapsamlı böcek koleksiyonunu sayısallaştırıyor. Bu koleksiyon, yaklaşık 15 milyon ayrı örnekten oluşuyor; ve müze bu kadar örneği galerilerinde hayatta sergileyemez.
Projenin teknik yönlerini yöneten görüntüleme uzmanı Bernhard Schurian, The New York Times gazetesine, “Herkesin, hem halkın hem de araştırmacıların, koleksiyonda neler olduğunu görmesini istiyoruz,” demişti.
Metallo ve Rossi, araştırmacıların özellikle heyecan verici bir ziyaretçi kitlesi olduğu konusunda hemfikirler. 3B tarama, nesnelerin zarar görmesine neden olabilecek fiziksel işlemlere daha az ihtiyaç duyuyor, daha fazla ve daha iyi veri noktaları üretiyor, ayrıca internet yoluyla sonsuza dek paylaşılabilecek bir nihai ürün oluşturuyor. Taramalar küresel bilim insanları tarafından incelendiğinde, bunların tümü yeni ve daha derin bilimsel görüşler sağlayabilir.
Tüm bunlardan sadece bilim insanları faydalanmakla kalmayacak, halk da yararlanacak. Metallo, “Wright Flyer uçağı gibi görülmeye değer inanılmaz parçaları alıp, insanlara çok sevdikleri bu parçaları daha önce hiç görmedikleri bir şekilde göstermek için, asıllarına son derece sadık bir biçimde belgelemek istiyoruz,” diyor.
Smithsonian’ın en yeni ve bugüne kadarki en iddialı tarama projesi olan, tarihi aya iniş yolculuğunda Neil Armstrong’u, Buzz Aldrin’i ve Michael Collins’i taşıyan Apollo 11 Columbia modülünün taranması, en önemli örneklerden biridir. Autodesk’le işbirliği içinde üretilen 3B model önümüzdeki yaz yayınlandığında, halk ilk kez bir uzay aracının içini, sanal da olsa, inceleme fırsatına kavuşacak.
Metallo, Apollo 11 modülünün insanlık tarihinin bir mihenk taşı olduğunu söylüyor. Columbia modülü, 2020’de Smithsonian Ulusal Hava ve Uzay Müzesinde açılacak yeni teknoloji harikası aya iniş sergisinin en önemli parçası olacak. “Bu tarama, insanlara modülün içine girip, modülü daha derin bir seviyede inceleme imkanı sunacak.”
Ulusal Hava ve Uzay Müzesi’nden modülün küratörü Dr. Allan Needell, 3B modelin en sonunda, nesnenin tarihini, tasarımını ve çalışmasını anlatan makalelere, videolara ve fotoğraflara bağlantılar veren, sayısal bir içindekiler listesi işlevi göreceğini düşünüyor.
Needell, Columbia taraması hakkında şunları söylüyor: “O kadar ayrıntılı olacak ki topladığımız verilerden, 3B modeller bile yapmak mümkün olacak. Neredeyse dahili her konumda, sanal, bilgisayarlı turlar yapmak mümkün olacak. Ayrıca, halktan kişilere, bilim insanlarına, mühendislere veya bu eşsiz projeye ilgi duyan herhangi birine erişim imkanı sunmak için, bu kapasiteyi uzun süre kullanabileceğiz. 40 yıldır kimsenin uzay aracının içine girmesine izin vermedik ve zaman geçtikçe de bu mümkün olmayacak ancak aracın içinde neler olduğunu oldukça yüksek çözünürlüklü verilerle sunabileceğiz.”
Smithsonian, bu verileri hem dokunmatik ekran etkileşimleri biçiminde müze içinde, hem de çevrimiçi olarak çeşitli uygulamalar için kullanabilmeyi umuyor.
Needell, sözlerine şunları ekliyor: “Bu bizim açımızdan, bir yandan bir nesnenin sembolik ve simgesel önemini korumak ve de nesneleri bu şekilde görüntüleyicilerimize sunmak için, diğer yandan da içine kimsenin giremeyeceği plastik camlar ardında kapalı tutulan bir nesneyi tanımak için bir fırsat sunuyor. Sanırım bu yeni sayısal teknolojilerin bazılarının gelişmesi, bize küratörler olarak yaptığımız işin eğitim, koruma ve saklama gibi yönlerini birleştirme fırsatını sunuyor.”
Rossi, “Bu, heyecan verici bir yenilik. Öğretmenlerin ve eğitimcilerin [Apollo 11 göreviyle ilgili] ders planları yaptığını ve bu planları aktarmak için 3B modeli bir araç olarak kullandığını görebiliriz,” diye ekliyor.
Hatta Amerikalılar bir gün, sanal gerçekliği kullanarak, bu modülü “uçurabilirler”. Metallo, şunları söylüyor: “Sanal gerçeklik deneyimiyle böyle bir şeyin gerçekleşme olasılığı çok yüksek. Daha önce hiç kimsenin görmediği kadar doğru, uygulanmış bilgisayar destekli tasarım modellerini kullanarak, astronotların bakış açısından oluşturulabilecek görüntüleri hayal edin. Yapılabileceklerin sonu yok.”