Maori Mirasını Korumak İçin Mimariyle Yerel Geleneklerin Harmanlanması
Geleneksel bir Maori atasözü der ki: “Damarlarımızdaki kanı besinler sağlar, sağlığımız ise topraktan beslenir.” Bu doğal bağ, Yeni Zelanda’nın Kuzey Adasındaki Waikeramoana Gölünde bulunan ziyaretçi merkezi Te Wharehou o Waikaremoana’nın mimarisinin yol gösterici ilkesidir. Bu yapı aynı zamanda, Ngāi Tūhoe adındaki bölgenin yerlisi bir Maori kabilesinin otoritesi için idari bir alan olarak, hayati topluluk işlevini de yerine getiriyor.
Tūhoe halkının Te Kura Whenua diye adlandırdığı Te Wharehou o Waikaremoana ziyaretçi merkezinde, bir karşılama merkezi, yemek alanı, mutfak ve kafe, ofis alanı ve perakende satış alanı bulunuyor. Waikaremoana Gölüne (“dalgalı suların denizi” anlamına geliyor) bakan Te Urewera’nın ıssız bir vadisinde bulunan yapı Tūhoe’nun Waikaremoana ve Te Urewera’ya dönüşünü simgeliyor; yıllar boyunca İngiliz imparatorluk yönetimi tarafından dışlandıktan sonra, muhafız rolünü geri alarak bölgedeki yaşamlarına geri dönüyorlar.
Yeni Zelandalı mimar Ivan Mercep, 2014 yılında vefat etmeden önce binanın tasarımını projelendirmiş. Daha sonra Tūhoe halkı, kültürel inançlarını ve geleneklerini binanın tasarımıyla birleştirmek üzere mimari rolü devam ettirmesi için, Wellington’da bulunan mimarlık firması Tennent Brown Architects’te başvurmuş. Firmanın sahibi ve eş yöneticisi mimar Hugh Tennent, “Yapının, Tūhoe değerlerini ve mekanla ilişkisini yansıtacak bir tasarım yapmanın yollarını aradık,” diyor.
Projenin özeti, Mercep’in konsepti temel alınarak, önceden belirlenmişti; ancak bu daha sonra Tūhoe halkının hikayelerini anlatmak istediği doğrultuda gelişti ve değişti. Tennent, “Yapı formunu inceleyip üzerinde değişiklikler yaptık,” diyor. “Temel değişiklikler, içbükey çatı ve her bir uçta üç adet olmak üzere pouwhenua adı verilen beton yapının eklenmesiydi.”
Bu bileşenlerin tasarımı için, araziden ve arazinin çevresindeki gölden ilham alındı. Waikaremoana Gölünün güney kıyısında, 2.000 yıldan fazla bir süre önce gerçekleşip gölü oluşturan büyük toprak kaymasının kalıntıları olan dikey kumtaşı tabakaları bulunuyor. Bu tabakaların jeomorfolojisi, toprak mülkiyetini simgeleyen paneller olan pouwhenua’ların yapısına uyuyor. Dimdik duran pouwhenua’lar, Tūhoe halkının atalarına uzanan, evin ve işin hiç sönmeyen ateşi anlamına gelen ahikā kavramını temsil etmek üzere yanmış ahşapla kaplı öndökümlü betondan üretilmiş. Tennent, “Her bir uçta bulunan ve eşik hissi veren bu yapıları gördüğünüzde, önemli bir şeye doğru yaklaştığınızı anlıyorsunuz,” diyor.
Taştan yapılmış “pouwhenua”ların yaydığı dayanıklılığın ve gücün aksine, içbükey çatı, gölün sularının yaşam veren gücünü yansıtan daha yumuşak bir eleman. Firma çatının kıvrık formunu elde etmek için, Autodesk Revit kullanmış.
Kuzey cephesi boyunca, çatı oluklarından aşağıya doğru bükülmüş yağmur suyu kabloları sarkıyor. Tennent, “İçbükeyliği zihnimizde gölün havzası olarak canlandırdık ve kenarlarından su akıyor gibi görünmesini istedik,” diyor. “Çatıdaki içbükeylik, yapıyı şehirde görebileceğiniz düz ve ticari bir yapıdan uzaklaştırıp, daha çok suyu ve yeryüzü şekillerini anımsatan bir tasarıma dönüştürüyor.”
Çatının altında iki giriş ve uzun ve kıvrık ön cephe boyunca, oymacılıkta kullanılan yerel bir kereste türü olan tōtara’dan yapılmış ahşap bir ızgara bulunuyor. Üzerinde yanmış ahşap parçaları bulunan ızgara, rüzgarla birlikte hareket edebilmesi için bir kabloya asılmış. Işığın ormandaki ağaçların arasında süzüldüğü gibi içeriye sızmasını sağlayarak, ardında alacalı bir gölge yaratan bu ızgara, binanın tasarımını daha da yumuşatıyor.
Bölgenin uzaklığından dolayı, önceden imalat yapılması avantajlı olmuş. Öndökümlü paneller, binanın yapısının ahşap çerçevesi ve zemin panellerinin tamamı önceden imal edilmiş. Tennent, “İşlerin çoğunu olabildiğince şantiyeden uzakta yapmaya ve şantiyedeki süreyi azaltmaya çalıştık,” diyor. “Aynı zamanda yerel işgücünü kullanmak istedik, bu yüzden Tūhoe halkının üzerinde çalışabileceği zemin panelleri yapmayı denedik.”
Te Wharehou o Waikaremoan, Tūhoe halkının toprakla arasındaki bağı yansıtmak için, sürdürülebilir şekilde inşa edilmiş. Bina, International Living Future Institute’un Living Building Challenge (LBC) standartları uyarınca ve sağlıklı, ekolojik, canlandırıcı, şeffaf ve sosyal eşitliğe uygun bir malzeme ekonomisi yaratmayı amaçlayan Materials Petal anlayışına odaklanılarak tasarlanmış.
LBC’nin net-sıfır enerji ve net-sınır atık hedefleri, Waikaremoana’da halihazırda bulunan sürdürülebilir altyapıyı da bünyesine alacak şekilde genişletilmiş. Tennent, “Gölün tamamı halihazırda enerji planı için bir batarya işlevi görüyordu,” diyor. “İyi olan atıksu sistemi ve su rezervini, binanın fazladan talepleri nedeniyle daha da geliştirdik. Temel odağımız, malzeme paleti ve güzelliği; projeyle gerçekten uyum sağlayan alanlardı.
Firma, LBC’nin kırmızı listesindeki inşaat malzemelerinden ya da kimyasallardan kaçınarak, binanın kimyasal ve zehirli madde içermemesini sağlamak için kapsamlı bir araştırma yürütmüş. Örneğin, ahşabın tamamı, kanserojen olduğu bilinen bir element olan arsenik içeren krom kaplanmış bakır arsenat (CCA) yerine, mikronize bakır azol (MCA) ile işlenmiş.
Maori halkıyla çalışma, benzersiz kültürel zorlukları beraberinde getiriyordu. “Tūhoe’nin liderliği, halkı için elinden geleni yapmaya çalışıyor ve çabalarının karşılığını aldıkça karar veriyorlar,” diyor Tennent. “Duyarlı ve esnek olmamız gerekiyordu.” Ekip, Maori dilinde zorlansa da öğrenmek için ellerinden geleni yaptılar. “Bu sayede ruhlarını, fikirlerini ve değerlerini daha iyi anlıyoruz,” diye ekliyor.
Tennent Brown Architects, üç boyutlu bir eğitim ortamı olan Mana Tamariki dahil diğer Maori projeleri de üstlenmektedir. Binanın çatısı, tavandaki katmanlı paneller boyunca yükselen ve katlanan koruyucu bir manto olan korowai biçiminde tasarlanmış. Bir diğer proje, Maori üniversitesi, Te Wānanga o Raukawa için yapılan ve Ngā Purapura adı verilen bir spor ve sağlık binasıdır. Binanın odak noktası ise, bir öğrenme ve düşünme alanı işlevi gören, tohuma benzetilmiş, kubbe benzeri bir yapı olan, kākano’dur . Firma, şu anda üniversite için derslik, kütüphane ve öğrenci merkezi olarak kullanılacak bir diğer bina olan Te Ara a Tawhaki üzerinde çalışıyor.
Binanın tasarımını yerli kültürüyle ve gelenekleriyle harmanlamak, mirası korumak için anahtar konumda. Tennent, “Maoriler kendi binalarını yapmak için uzun yıllar boyunca kaynak ve ekonomik yeterlilik sıkıntısı çektiğinden dolayı, şu anda projenin faydasını görmek ödüllendirici bir duygu,” diyor. “O ortamda çalışmak bir ayrıcalık, oldukça memnuniyet verici bir şey.”