Skip to main content

HouseSpecial’ın Animasyon Çizerlerinden Chris Ohlgren’in İşi Hem Piksellerle Hem de Kille

Chris Ohlgren, günün birinde animasyon dünyasında bir kariyeri olacağını aklının ucundan bile geçirmemiş. Üniversitede işletme ve Japon dili üzerine eğitim alan Ohlgren, 1991 yılında Tokyo’da bir işe girmek üzereyken, Japon ekonomisi çökmüş. Neyse ki o dönemde yaz stajı için bulunduğu animasyon stüdyosunda tam zamanlı olarak işe başlamış. Sektördeki yirminci yılını geride bırakan Ohlgren, işlerin nasıl bu noktaya geldiğini, Oregon eyaletinin Portland şehrinde faaliyet gösteren HouseSpecial’da sürdürdüğü iş hayatını anlatıyor. Bu arada, hem stop-motion’ın hem  de bilgisayar animasyonunun sevdiği yönlerinden bahsediyor.

[Video Deşifresi]

Chris Ohlgren, Animator, HouseSpecial: Bence konuştuğum insanlardan pek çoğu gün boyu oyun oynadığımı, ekip olaraksa önemsiz işlerle uğraştığımızı ve istediğimizi yaptığımızı düşünüyorlar. Bir gün yeğenim çalışırken beni izlemeye geldi ve dedi ki: Siz sandığım kadar eğlenmiyormuşsunuz.  

Bilgisayar animasyonu yaparken her işe günlük olarak adlandırdığımız işlerle başlarız. Bir düzenleme odasında toplanır ve bir gün önce yapılan animasyonu inceleriz. Notlar alır ve yöneticimizle performansı konuşuruz. Müşterilerin yaptıkları yorumların üstünden geçeriz. O günün teslim zamanlarını konuşur ve daha sonra kendi çalışma alanlarımıza dönüp aldığımız notlarla ilgili olarak gerekenleri yapmaya çalışırız. Bence çoğu insan işe kaç kişinin dahil olduğunu ve nasıl bir ekip çalışmasının gerektiğini bilmiyor.  

Stop motion’da objeyi biraz hareket ettirip fotoğraf çeker, sonra biraz daha hareket ettirip tekrar fotoğraf çekeriz. Yani yaptığımız her şey aslında belli. En baştan başlayıp tüm performansı inşa ederiz. Hepsi tek seferde olur. Aşırı yavaş hareket etmek gibidir, fakat bilgisayarda bu daha çok çizilmiş animasyona benzer. Farklı yollarla üstesinden gelebilirsiniz; mesela gövde üzerinde çalışırsınız, daha sonra eller ve ondan sonra da sahnenin diğer parçaları üzerinde çalışıp araçlarla hareketleri hızlandırır ve yavaşlatırsınız. Bir şeyler ekleyip çıkarabilirsiniz. Başlayıp ilerledikçe adım adım tamamlanan bir süreçten çok, tüm sahnenin giderek evrimleştiği bir süreçten bahsediyoruz.  

Stop motion’la ilgili sevdiğim şeylerden biri, tüm performansı tek seferde oluşturmak. Kuklanın her parçasını hareket ettirir ve performansı daha en baştan oluşturmaya başlarsınız. Bilgisayar animasyonuyla ilgili sevdiğim şey ise kopyalama ve yapıştırma özelliği. Tek düğmeyle yapılan değişiklikleri geri alabilmek de harika.  

Eskiden fiziksel bir kütüphanemiz vardı. Eskisi kadar sık başvurmasak da hâlâ ufak bir kütüphanemiz bulunuyor. Eskiden gidip bir anatomi kitabını inceler ve karakterleri nasıl oluşturacağımızı anlamaya çalışırdık ya da ilham almak için belli türlerdeki sanat veya çizim tekniklerini içeren kitaplara bakardık. Artık tüm bunlar internette mevcut, bu da harika bir durum.  

Geçenlerde yaptığım bir çekimde bir horozun ötüşünün animasyonunu yapmam gerekti ve nasıl olacağından emin değildim. Çalışırken sadece YouTube’da “horoz ötüşü” kelimelerini arattım ve karşıma bir video çıktı. Birkaç defa inceledikten sonra “Demek böyle oluyormuş.” dedim, videoyu kapattım ve çalışmama döndüm.  

İşimin en sevdiğim yanı sıfırdan bir performans ortaya çıkarmak. Hem bilgisayar animasyonunda hem de stop motion’da başlarken genellikle her şeyi inşa etmemiz gerekir. Yarattığımız dünyada hiçbir şey bulunmaz. Manzarayı, etraftaki objeleri ve karakterleri kendimiz yaratmamız gerekir. Nasıl hareket ettiklerini tasarlamanın ve hareket edebilmeleri için gerekli araçları oluşturmanın yanı sıra o gerçekçi görüntü için doku ve ışıkları da kullanmamız gerekir. Tüm bunları alıp hareket ettirdiğiniz zaman nihayetinde elinizde bir performans olur: Sıfırdan canlı, nefes alan, duyguları olan bir varlık yaratırsınız. Zaten benim de bayıldığım yanı bu.  

Adım Chris Ohlgren. Portland, Oregon merkezli animasyon stüdyosu HouseSpecial’da animatörüm.